Kaleyi 1235’lerde Macar Kralı IV.Bela yaptırmıştır. Mohaç Meydan savaşında Kanuni’ye yenilen Macar kralının, varis bırakmadan ölmesi üzerine, sahipsiz kalan devletin ileri gelenleri başlarının çaresine bakmak üzere her biri bir tarafa kaçtı. Bu durumda halk, seçtikleri bir heyetle kalenin anahtarlarını Kanuni Sultan Süleyman’a gönderdi. Böylece kale Osmanlı himayesine girmiş oldu. Surları, Sokullu Mustafa Paşa tamir ettirmiş, yeni kule ve burçlar yaptırmıştır. Orta Hisardaki bir kule onun adını taşımaktadır. Mustafa Paşa dışındaki diğer beylerbeyleri de isimlerini taşıyan kuleler yaptırarak, kaleyi kuvvetlendirmişlerdir. Evliya Çelebi, kule ve tabya isimleri arasında bani olarak Karakaş Paşa, Bali Paşa, Süleyman Paşa, Sarı Kenan Paşa, Sivayuş Paşa ve Kara Murad Paşaların isimlerini vermektedir.
Nazlı Budin
Budin, Evliya Çelebi’nin yazdığına göre, Osmanlı’nın 25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 10 tekke/türbe, 2 hamam, 9 han, 8 ılıca, 75 sebil, 3500 ev, 1 çeşme, 1 baruthane, 1 saat kulesi, 1 bedesten inşa ettikleri 24 mahalleli ve bizzat Evliya Çelebi’nin ifadesiyle “Macarı az bir Türk şehri” idi. Osmanlı mülkünde İstanbul, Bursa ve Edirne’den sonra en sevilen şehir burasıydı. Çok sevildiği, için “Nazlı Budin” denirdi
Bugün Budapeşte’de Osmanlı Dönemi yapılarından bazı hatıralar kalmıştır. Bunlardan 4 ılıca hala ayaktadır ve işletilmektedir. Gül Baba Türbesi, 1950’lere kadar Müslümanların ziyaret yeri olarak açıktı, sonradan müzeye dönüştürülmüştür. Kale burçları eskisi gibi sağlam korunmuştur. Hisar içinde yer alan ve kiliseden dönüştürülerek yapılan Süleyman Han Camii, tekrar kiliseye dönüştürülmüş ve Türk döneminde yapılan bütün eklemeler kaldırılmıştır. Son Budin Beylerbeyi Abdurrahman Abdi Paşa’nın mezar taşı, onun şehit düştüğü yere dikilmiş ve üzerine “Kahraman Düşman” ibaresi yazılmıştır.
Bugünkü Budapeşte; Macaristan’ın kuzeyinde, Tuna Irmağı’nın sağ yakasında yer alan “Buda” ve sol yakasında yer alan “Peşte” şehirlerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Dillere destan güzelliğiyle “Tuna’nın incisi Budapeşte” olarak bugün arz-ı endam etmektedir. Tuna’nın sağ yakasında yer alan “Buda”nın Osmanlı Türklerindeki ismi “Budin”dir.
Budin, Evliya Çelebi’nin yazdığına göre, Osmanlı’nın çok sayıda eser inşa ettikleri 24 mahalleli ve bizzat kendisinin ifadesiyle Macar’ı az bir Türk Şehri idi. Toplanan vergilerin hemen hemen hepsi şehrin imarında harcanırdı. Osmanlı mülkünde İstanbul, Bursa ve Edirne’den sonra en sevilen şehir burasıydı. Çok sevildiği için “Nazlı Budin” denirdi.
Deniz seviyesinden 529 metre yüksekliğindeki bugünkü şehir, yaklaşık 2.000.000 nüfusa sahiptir ve 525 km2’lik bir alana yayılmıştır.
Şehrin bugün bulunduğu Tuna’nın sağ yakası eski çağlardan beri önemli yerleşim merkezi olmuştur. Macarların karpat bölgesine gelmesiyle birlikte şehir giderek gelişmeye başlar. 1241-1242 Moğol istilasından sonra IV.Bela buraya taştan bir kale inşa ettirdi. 15.yy.da, Matyaş’ın krallığı döneminde de şehir başkent oldu. Matyaş’tan sonra oldukça zayıflayan Ortaçağ Macaristan Krallığı, 1520’lerde büyük bir dünya imparatorluğu haline gelen Osmanlılarla sınırdaş olmuştu.
Mohaç Zaferi sonrası, Buda’nın kapıları tamamen Osmanlılara açılır. Macar Kralı Lajos II.’yi yendiği Mohaç Muharebesinden sonra, Kanuni Sultan Süleyman’a, Buda’dan gönderilen bir heyet tarafından şehrin anahtarları teslim edilir. Önceleri, tayin ettiği Macar Prensleri ile bölgeyi denetlemede tutan Kanuni, bir müddet sonra himaye politikasından vazgeçerek, şehri kuşattı, yeniçeriler şehrin stratejik noktalarını kontrol altına aldılar, “Buda” ismi “Budin” olarak değiştirildi ve Budin Macaristan Eyaleti’nin merkezi yapılarak, ilk Beylerbeyi olarak Bağdat Valisi Süleyman Paşa atandı. 1686’da Osmanlı topraklarından kopuşuna kadar 145 yıl süren Osmanlı döneminde, Budin’e 75 beylerbeyi tayin edildi. Bunlar arasında Sokullu Mehmet Paşa’nın amcazadesi Mustafa Paşa en uzun süre (12 yıl) Beylerbeyilik yapan idarecidir.
Budin’in nüfusu Osmanlı döneminden önce tam olarak bilinmemektedir. Ancak 1495’li yıllarda, şehirde çoğunluğu Almanlardan oluşan 8000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 16.yy.a ait tahrir defterlerinin incelenmesinden anlaşıldığına göre bu yüzyılın başında hakim unsur olan Hıristiyan nüfus, yüzyılın sonlarına doğru yarı yarıya gerilemiş ve Müslüman nüfus artmıştır. Şehirlerdeki Kıptiler (çingeneler) ise, bu dönemde, neredeyse tamamen Müslümanlaştı.
Mevacib Defterlerine göre, 1549 yılında Budin Kalesi’nde 1898 Osmanlı muhafızı görev yapmaktadır. Bu tarihte kaledeki Müslüman nüfusu anlayabilmek için, bu rakama; sipahileri, devlet dairelerinde görev yapanları, Beylerbeyinin cebelü ve adamlarını, tüccarları, esnaf grubuna mensup olanları ve başka sivilleri de eklemek gerekir.
Nüfus dengesinin yavaş yavaş Müslümanların lehine gelişmesi, şehrin genel görünümünde önemli değişikliklere yol açtı. Bazı kiliseler camiye çevrildi. Bunlara eklenen minarelerle İslami karakter belirginleşmeye başladı. Fethiye, Sultan Süleyman ve Orta Camii kiliseden çevrilmişti ve yukarı şehir de denilen sur içinde yer alıyorlardı. Zamanla vakıflar kurularak yeni cami, mescid, han, hamam, medrese ve türbeler inşa edildi. İnce uzun minareler ve kubbeli camilerle şehir yeni bir görünüm kazandı. Macar sokak adlarının yerini yavaş yavaş Türk sokak ve mahalle adları aldı. Evler ise İslami aile hayatının gerektirdiği şekilde içeriye dönük hale gelmeye başladı. Şehir ticari açıdan da süratle gelişti. Kaynaklara göre; 16.yy.ın ikinci yarısında, şehir ticaretinin %60’ı Macar ve Yahudilerin, %40’ı ise Müslümanların kontrolü altındaydı.
Fethedilen bölgelerin genişlemesiyle birlikte Eyalet Merkezi olan Budin’e bağlanan sancakların sayısında da artış oldu. 1568’de, yani sınırların nisbeten sabitleştiği bir dönemde, Budin Vilayeti’ne bağlı olan sancak merkezleri şunlardı: Semendire, İzvornik, Vulçitrin, Pojega, Pecs, İstolni Belgrad, Estergon, Segedin, Sirem, Hatvan, Şimontorna, Kopan, Filek, Seksr, Zigetvar, Seçen, Novigrad, Solnik, Sekçöy.
Bu taksimat daha sonra değiştirilerek, bu sancakların bazıları, yeni kurulan Eğri Beylerbeyliği’ne bağlandı.
17.yy. ortalarında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi, Budin evlerini, eşrafını ve vakıf eserlerini şöyle anlatıyor:
“4700 altlı üstlü kagir evleri olup, cennet bahçesine benzeyen bağlarla süslü kiremit ve bazıları tahta örtülü konaklardır. Bilhassa bey, dilaver ağa, kapudan sarayları meşhurdur. Yedi adet süslü medresesi vardır. Bilginler dershanesidir. İki yerinde Hadis ilmi okunur. 11 adet sıbyan mektebi vardır. 7 adet tekkesi, 2 adet hamamı vardır. Biri çarşı hamamı olup, kurşunla örtülüdür. Diğeri Çavuş Hamamı’dır ki, kiremitle örtülüdür. Başkaca konaklarda da 200 kadar hamamı vardır. 3 adet tüccar hanı olup; Yenihan, Balcı Hanı ve Çavuş Hanı’dır. 20 kadar garip ve bekar hanları, 450 dükkanı vardır. Çarşısında her türlü kıymetli malı bulunur. Tuna kenarında 60 adet tuz mahzenleri, 6 adet balık mahzenleri vardır. Ahalisi zengin olup misafirsiz sofraya oturmazlar. Bütün halk, mavi üzerine beyaz destar savarlar, kimisi tatar kalpağı kimisi serhadli kalpağı giyüp, çuha ferace ve dolamalar ile temiz gezerler. Caddeleri temiz kaldırım döşelidir.”
Budin Osmanlı hakimiyeti döneminde, Tuna’ya bakan tepelerde bir kale ile nehir kıyısında surla çevrilmiş ve yukarıdaki kaleye bağlı Aşağı Şehir’le, güney tarafında bulunan bir varoştan oluşuyordu. Şehrin güneyden batıya ova kapısına doğru uzanan surları çift, diğer kısmın surları tek kattır. Kalenin kuzey tarafında üç kapısı vardır. Bunlar; Beç Kapısı, Kasımpaşa Kulesi dolayında Ova Kapısı ve Frengi Kule Kapısıdır. Ayrıca, kaleyi aşağı şehre bağlayan 4 kapı mevcuttur.
Şehrin birinci kısmı olan Yukarı Budin (İç kale)’de; kiliseden çevrilmiş 3 cami ve sonradan Osmanlılar tarafından yapılmış 18 camiden başka, 7 medrese, sebiller, sarnıçlar, kuleler, hanlar, hamamlar, kuyular, çeşmeler, bedestenler ve mükemmel bir çarşı yer almakta idi.
Budin’in ikinci kısmı; Tuna kıyısındaki Aşağı Şehir’di. Kalenin Tuna’ya bakan yamacından sahile uzanan ve güneyden kuzeye doğru gittikçe genişleyerek yukarı şehrin kuzeyini kaplayan bu kent, yalınkat surlar ile çevrilmişti. Kıyıda “Tuna içinde cezire gibi büyük” tabyalar vardı. Bunlardan en önemlisi, köprü başında bulunan ve Kız Adası’na kadar hakim bir noktada olan Ali Paşa Kulesiydi.
Budin’in 3.kısmı ise; güneyde Tuna kenarında, kale ile Gürz-İlyas Dağı arasındaki Debbağhane Varoşuydu. İskele Kapısı ile Aşağı Şehir’e bağlı olan bu semtin 9 mahallesi, 11 camii, birçok sıbyan mektebi ve 100 adet debbağ dükkanı vardı.
Evliya Çelebi’nin verdiği rakamları toplayan E. Hakkı Ayverdi, 17.yy.da Budin’de toplam olarak; 25 cami, 47 mescid, 12 medrese, 16 sıbyan mektebi (ilköğretim okulu), 10 tekke ve bunlara ait türbeler, 2 hamam, 9 han, 8 ılıca, 1 baruthane bulunduğunu tespit etmiştir.
Budin’in eski zamanlarından beri yararlanılan kaplıcalarına, Türklerin pek önem verdikleri ve üzerlerine hamamlar yaptırıp, halka parasız açtıkları da bilinmektedir.
1683 Viyana Bozgunu’ndan sonra dengelerin Osmanlı aleyhine dönmesiyle birlikte, Budin ve Macaristan’ın Osmanlılardan geri alınması amacıyla, Mukaddes Haçlı ordusu kuruldu. Çok büyük bir orduyla Budin muhasara edildi. Şiddetli savaşlardan sonra, Osmanlı’nın “Nazlı Budin”i 2 Eylül 1686’da düştü. Kuşatma sırasında büyük zarar gören şehirdeki Müslümanların bir kısmı kaçtı, bir kısmı ortadan kaldırıldı, bir kısmı da Avusturyalılar tarafından sürüldü. Yerlerine Almanlar yerleştirildi. Sur içine uzun süre Macarların yerleşimine izin verilmedi. “Budin” giderek tekrar “Buda”ya dönüşmeye başladı. 1873’te Buda, Peşte ve Obuda birleştirilerek “Budapeşte” haline getirildi.
Bugün Budapeşte’de Osmanlı Dönemi yapılarından bazı hatıralar kalmıştır. Bunlardan 4 ılıca hala ayaktadır ve işletilmektedir. Gül Baba Türbesi, 1950’lere kadar Müslümanların ziyaret yeri olarak açıktı, sonradan müzeye dönüştürülmüştür. Kale burçları eskisi gibi sağlam korunmuştur. Hisar içinde yer alan ve kiliseden dönüştürülerek yapılan Süleyman Han Camii, tekrar kiliseye dönüştürülmüş ve Türk döneminde yapılan bütün eklemeler kaldırılmıştır. Son Budin Beylerbeyi Abdurrahman Abdi Paşa’nın mezar taşı, onun şehit düştüğü yere dikilmiş ve üzerine “Kahraman Düşman” ibaresi yazılmıştır.